Üniversitelerde personel yapısı uzun süredir akademik ve idari olarak iki ana gruba ayrılmakta. Ancak bu ayrım son yıllarda daha da parçalanarak; idari personel, teknik personel, destek personeli ve akademik personel gibi alt meslek gruplarının kendi içinde sendikal örgütlenme arayışlarına girmesine yol açmıştır.
İlk bakışta bu mesleki sendikalaşma eğilimi, örgütlenme hakkının kullanılması bakımından olumlu bir çeşitlenme gibi görünebilir. Ancak dikkatle bakıldığında, bu eğilim sınıfsal mücadele perspektifinden uzaklaşan, emek cephesini parçalayan ve sendikal gücü zayıflatan bir yönelimdir.
Mesleki Sendikalar: Birlik Yerine Ayrışma Yaratıyor
İdari personel sendikası, teknik personel sendikası, destek personel sendikası, öğretim elemanları sendikası… Her biri kendi özgün sorunlarını görünür kılmaya çalışırken, farkında olmadan büyük resmi kaçırmakta: Tüm bu gruplar aslında aynı sınıfsal zeminde buluşmaktadır. Güvencesizlik, düşük ücret, liyakatsizlik, baskıcı yönetim anlayışı ve iş barışının bozulması; tüm emekçilerin ortak sorunlarıdır.
Bu nedenle, mesleki temelde ayrı ayrı sendikalar kurmak ve parçalı yapılarla mücadele yürütmek, sistemin işine gelen bir böl-yönet stratejisinin içine düşmek demektir. Herkesin kendi "küçük alanı"nda hak araması, sınıfsal dayanışmayı zayıflatmakta, toplu mücadele kapasitesini düşürmektedir.
Sınıf Sendikacılığı: Emekçinin Gerçek Gücü
Sınıf sendikacılığı, meslek ayrımlarını değil; emekçi kimliğini merkeze alan bir örgütlenme anlayışıdır. Akademik-İdari, teknik-destek gibi ayrımların ötesine geçerek; tüm çalışanları, sermayeye ve baskıcı yönetim anlayışına karşı birleşik bir cephede toplar.
Bu model, emek mücadelesinin parçalanmasına değil, bütünleşmesine hizmet eder. Her meslek grubunun kendi sorunlarını yok saymadan, ortak talepler etrafında kenetlenen bir dayanışma kültürü yaratır. Gerçek toplu sözleşme gücü, grev hakkı, kamuoyunda etki yaratma kapasitesi; ancak bu birleşik örgütlenmeyle mümkündür.
Parçalı Yapılar, Güçsüz Sendikalardır
Sistemin teşvik ettiği sendikacılık modeli; temsilcisi çok, etkisi az bir yapıya dayanır. Çok sayıda küçük ve etkisiz sendika, emek mücadelesini zayıflatır. Hükümetler ve yöneticiler bu tabloyu avantaja çevirir; çünkü dağınık sesler, bütünlüklü bir karşı koyuşa dönüşemez.
Sınıf temelli, bütünleşik sendikal örgütlenme ise gerçek bir değişim gücüdür. Hem üniversitelerde hem tüm kamu sektöründe insanca yaşam koşullarına ulaşmak, ancak bu ortak mücadeleyle mümkün olabilir.
Şimdi Dayanışma Zamanı
Bugün üniversitelerde, eğitim kurumlarında ve tüm kamu alanlarında emekçiler olarak ayrı ayrı değil, birlikte hareket etme zamanıdır. Sınıf bilincine dayalı sendikal mücadele; yalnızca hak arayışımızın değil, aynı zamanda onurumuzun ve geleceğimizin teminatıdır.
Unutmayalım: Mesleğimiz farklı olabilir ama sınıfımız ortaktır. Sorunlarımız ortaksa, çözümümüz de ortak mücadeledir.
Visitors online – 21
users – 8
guests – 13
bots – 0
The maximum number of visits was – 2025-05-18
all visitors – 2972
users – 150
guests – 2758
bots – 64