İyi Niyet


Sabahın erken saatlerinde, güneş yeni doğmuşken, iki kişi kahvaltı masasına oturdu. Masada taze poğaçalar, çıtır simitler ve sıcak çaylar vardı. Biri iştahla kahvaltısını yaparken, diğeri onu izliyordu. Poğaçasını ve simitini yerken, izleyen kişinin aklında bir soru belirdi: “Acaba kalan susamları ne yapacak?”

Kahvaltısını yapan kişi, her lokmasını keyifle yerken, masada sadece birkaç susam tanesi kaldı. İzleyen kişi, bu susamların kuşlara verileceğini düşündü. Ancak, kahvaltısını yapan kişi susamları da yemeye devam etti. Her zaman olduğu gibi, hakkı olan yiyeceği sonuna kadar tüketti. İzleyen kişi, onun kalanları kuşlara vereceğini düşünmüştü, belki de böceklere. Ama sadece düşünmüştü.

İzleyen kişi, kendi iyi niyetini sorgulamaya başladı. “Bu benim iyi insan olma halim mi, yoksa onun iyi insan olmaması mı?” diye düşündü. Belki de kahvaltısını yapan kişi gerçekten iyi niyetliydi ve ihtiyacı olduğunda her bir susam tanesini kuşlara hediye ediyordu. Ama izleyen kişi bunu bilmiyordu.

“Acaba ben kötü niyetli miyim?” diye sordu kendine izleyen kişi. “Onun davranışını yargılayan ben miyim, yoksa onun davranışını istediğim gibi yönlendirmek isteyen ben miyim?” Belki de bu sadece bir ön yargıydı.

İzleyen kişi, bu düşüncelerle boğuşurken, kahvaltısını yapan kişi ona dönüp gülümsedi. “Susamları kuşlara vermeyi düşündüğünü biliyorum,” dedi. “Ama bugün onları yemeye ihtiyacım vardı. Her zaman kuşlara verecek kadar susamım olmuyor, ama fırsat bulduğumda mutlaka veriyorum.”

İzleyen kişi, bu açıklamayla rahatladı. İnsanların niyetlerini ve ihtiyaçlarını anlamanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha fark etti. Belki de iyi insan olma hali, başkalarının niyetlerini ve davranışlarını anlamaya çalışmakla ilgilidir. Ve belki de, başkalarını yargılamadan önce onların perspektifinden bakmak, gerçek empatiyi gösterir.